Çocukluğumda, babamı en çok beyaz boyasını hazırlarken izlemişimdir; bunun için ayrı bir palet kullanırdı. Beyaz toz, kumdan kocaman bir tepe gibi yerleşirdi paletin tam ortasına. Yağı koyacağı yer için de yine tozun tam ortasında bir havuz oluştururdu.
İlk önce yavaş yavaş, küçük spatula darbeleriyle kar yığınlarını havuzun içine düşürmeye başlardı. Sonrasında, küçükten büyüğe doğru daireler çizerdi spatula; ta ki iki malzeme macun oluncaya kadar.

Ben ilkokula başladığımda, ilk defterinde “O” harfinin karşında odun resmi çizili, “Ö” harfinin karşısında da ördek resmi çizili olma ayrıcalığına sahip tek öğrenciydim. Babam, birbirine yakın harfleri bana söktürmeyi bu yolla halletmişti!

Asmalımescit’teki atölyesinde, kuvvetli bir sağanaktan sonra, çatının yağmur oluklarındaki bir güvercin yuvası tarumar olmuş, ama bir kenara takılı kalmış ince dallar, iki yavrunun oluktan aşağı kaymasını engellemişti. Babam iki yavruyu, ilk önce oluktan büyük bir maharetle kurtarmasına kurtarmıştı ama, anne uçup gittiği için yavrularla baş başa kalmıştı.

Yavrular, onun haşladığı bulgur tanelerini gagalarıyla toplayamıyorlardı. Babam bu yavrulara, dudaklarının arasına aldığı bulgur tanelerini aynı anneleri gibi aktarmayı becerebildi. Beslenme seanslarının birkaçını böyle çözümledikten sonra, her ne kadar bir müddet şişmiş ve yaralı dudaklarla dolaştıysa da, sonrasında yavrular taneleri gagalarıyla toplamayı öğrendiler. Uçmaları için ne tasarlamıştı, bilemiyorum…

Müjde Tanla

Haziran, 2015